İlk gün sabahından itibaren hızla yayılmaya devam eden grip haberlerinin yanında, fuar girişinde bizim çok önemli olduğumuzu vurgulayan V.I.P kartlarımız sayesinde belki kahvaltı ederiz ümidi ile daldığımız VIP Lounge dan, ılık sayılamayacak soğuklukta çay ile birlikte, normal şartlarda aç kalsam yemeyeceğim bir kekimsi eşliğinde ve bunlara aynı anda bizimle ulaşan diğer VIP türk kardeşlerimizin herhangi bir HK sabahına "selamın aleyküm" uyanışlarına cevap vermeye özen göstererek ayrıldık.
Bu sene HK fuarı için Türk-Tip-Test diyebileceğimiz bir kümülatif katılım gerçekleşti, bizimde son anda kasti-ıska geçtiğimiz organizasyonun tam göbeğinden geçerek vardık sayın Hesaş standımıza ve alışıldık komşularına :)
Fuar başladı bi-sakin, devam etti bi-sakin lakin biz de dedik ki çekelim kendi fotolarımızı o zaman, netekim Yüce Tanrı Mao boş oturanı sevmez!!
Fotografta Sercan ilk HK fuarının ilk gününde, elinde müşteri görüşme defteri (neye bakıyosa) inceleme yapmakta, ya da kendisine 1.2 milisaniyede aşık olan "girl next booth" dan kaçmak için numara çevirmekte...
Bende yazarım, hem de Türkçe, olmasa da aşık olunma rekoru bende, ben de yazarım ben de, hem de Polat gibi bakarken de, hadi ordan sen de...
Sercan ile beraber eli çok tripod çinli kardeşimizin bizi fotolayabildiğini idrak edemediği türkçe menü sayesinde her kare sonrasında, "shin kuwa waku wak, oşii ?" sorusuna en sonunda "eeeeeh, oşi oşi" diyerek konuyu kapatıyoruz. Onlarca kareden en doğru olanı ise bu yukarıdaki artık yalandan gülmekten sıkıldığımızın çok belli olduğu versiyon oluyor.
Başladığı gibi bitiyor ilk 2 gün aslında, standda olduğu kadar gezmiş olduğum diğer hollerde de bir ziyaretçi kıtlığı göze çarpıyor. Umut verici tarafı son gün -fuarlar için D-Day- "kardeş dünyayı satarım ben, sen hele 1-2 numune ver de bana" sözü ile mutfakta bir fiil kullanılmak üzere alınacaj bıçak-çatal-kaşık takımlarına rakip azalmış olması. Çok supersonic geçmiş olmasa da ilk 2 gün, neyle kıyaslayacak ki Sercan , hem kıyaslasa da üzüntüye ve de döküntüye gerek yok. 2 gün Meksikasız atlatıldı. Bunun için güleryüz Sercan, en sevimli haliyle iyi akşamlar diyor, sanki tiyatroda yatmak zorunda kalan gururlu tiyatrocular gibi perdenin arkasından el sallıyor.
Bununla yetinse Sercan, az önceki foto ve yorumla kazandığı karizma ile kalacak ve bu herkes için yeterli olacaki, ama yok... Terkettiği sahnenin önünde kalan seyircinin dinmeyen alkışlarına bu bakışla cevap veriyor Sercan...
Önemli bir takım notlar iletmek gerekirse, ki bu benim blog'um gerekir diyosam gerekir;
-İlk akşam televizyondan aldığımız haberler yine korkutucu düzeyini korudu. Tıbbi malzemeler üreten bir türk firmasından aldığımız susuz el sabunları ile el derisi kauçuk olana kadar el dezenfekte etmeye devam ettik.
-Amerika mevzu nun 5 eyalette 11 kişi olarak teyidini yaptı. İspanya ve İsrail ilk ortadoğu ve avrupa ülkeleri oldu. Durum WHO tarafından level 3 olarak değerlendiriliyor.
-İlk akşam Türk-Tipi-Teyit ekibi tarafından organize edilen ve kimi ihracatçılar birliği başkanları, gazeteciler ve HK elçisinin katılımı ile gerçekleşen yemeğe katılım gösterdik. Kimi gazlayıcı konuşmaların yanında, bilmemne çorbası, bilmemne mantarıyla sotelenmiş bilmemne balığı gibi şeyler yedik. Hiç bitmeyen kadeh beyaz şarap icadına da bizzat denk gelmiş olmak gecenin ilerleyen saatlerinde gerek beni gerekse yemek için orada bulunan diğer ahaliyi fena mutlu etti.
- İkinci akşam bizi bekleyen ikincil tehlike Amerikalı müşterimiz Chad Williams ile yapılacak olan akşam yemeği programı oluyor. İkinci gün Amerikadan gelen haberlere göre onaylanan vaka sayısı 40+ olmasına rağmen görülen eyaletler arasında bizim amerikalının eyaleti olan Indıana nın olmaması en içimizi rahatlatan nokta. Napsak da ekintiye getirsek bu Amerikalıyı diye kafa mesaisi yapmış olsak da Dışişleri nezdinde bütün gün, gün içerisinde fuarı gezinirken "pat" diye yakalıyor yakamdan 200+ kilo Chad. Bir amerikalıdan beklenmeyecek şekilde,elimi sıkıp beni kendine çekerek sarılıyor sonrasında....Standa döndüğümde Sercan la bir süre konuşuyoruz ve sonunda akşam planını iptal etmemeye karar veriyoruz.
Bu lavukta "lavuk" gribi varsa bize çoktan bulaştı diye düşünerek atıyoruz kendimizi adı Fat Angelo's olan fakat duvardaki fotolardan kendisinin Slim Angelo olduğu kanaatine vardığımız şahsın restoranına. Zoraki gülüyorum kameraya çünkü bir çinlinin elinde şu an ve ben kesinlikle Swine-Flu kaptığım inancındayım...:)
Chad çok sevimli şahsiyet, bütün daha fazla para harcayalım aksiyonlarına anında sözlü müdahele yaparak para akışını değiştirse de ,ödeme anlarında genellikle bir amerikalıdan beklenmeyecek sessizlikte tırıs tırıs en arkalarda duruyor. İçkiler de şirketten oluyor o zaman, masajlarda, yaşasın Hesaş....:)